Açılış Sayfası YapınSık Kullanılanlara EkleyinE-Mail YollayınArkadaşlarınıza Önerin



   
  Diyarbakır Namık Kemal Lisesi
  N.Kemal ile Tiyatro
 

Ø       Namık Kemal Ve Tiyatro

Ø       Namık Kemal’in Tiyatroya Dair sözleri

Ø       Namık Kemal’in Tiyatroları

Ø       Akif Bey

·         Kişiler

·         Piyesin özeti

 

NAMIK KEMAL VE TİYATRO

 

Namık Kemal, tiyatronun modern bir tiyatro haline gelmesi için büyük çaba harcamıştır. Avrupa’ya kaçana kadar yalnız şiir ve politika ile uğraşan Kemal, döndükten sonra tiyatro ile de yakından ilgilenmeye başladı. Bunun için oynanmak üzere piyesler yazmaktan da geri durmamıştır.

Kemal ancak Avrupa’ya kaçtıktan sonra ciddi sahne eserlerinin seyircisi olabildi ve tiyatronun gerçek değerini kısa zamanda kavrayabildi. Orada tiyatro sadece bir eğlence aracı değil, aynı zamanda, seyircilerin kültür seviyesini yükselten, ciddi bir olaydı. Tiyatronun bu yönü, Kemal’i hayran bıraktı. Her gün binlerce insana hitap eden bu müesseseler adeta birer okuldu. Edebi çalışmalarında Tanzimat’ın sosyal prensiplerine bağlı bulunan Kemal’in, tiyatroyu da bu yönden görmesi kadar tabii bir şey olamaz.

Ona göre ciddi bir tiyatro eseri, seçkin bir topluluğa belli düşünceleri aşılamak için, en ‘faydalı eğlence’ idi. Bu eğlence fikrine rağmen Namık Kemal’in tiyatrosu bir dava tiyatrosudur. O eserlerinde vatanperverlik, İslam ittihadı, insan hakları gibi inandığı belli başlı şeylerle cemiyetimizin kalkınması için lüzumlu gördüğü fikirlerini  veya geleneklere karşı tenkitlerini tek bir nutkun birkaç ağza taksimi denebilecek tarzda söyler.

Bu itibarla piyeslerin şahıslarını Kemal’in fikirlerine ve onların antitezlerine indirmek mümkündür. Buna rağmen bu piyesler dış manzarasıyla epeyce değişiklik gösterirler. Hemen hemen hiçbiri öbürünün mevzusunu tekrarlamadığı gibi  bir kısma da ancak dolayısıyla ideolojiktir. “Vatan Yahut Silistre” muhasara altında bulunan bir kalenin fedakarlıklarla kurtuluşudur. “Zavallı çocuk” kişisel mutluluk meselesini konu edinen bir eserdir. “Gülnihal”in konusu, XVIII. asır sonu veya XIX. asır başında yarı feodal bir Rumeli şehrinde geçen zulme karşı bir isyan vaka’sıdır. “Âkif Bey” ise sadece bir karakterin etrafında döner, öyle ki piyesin Kemal’in vatan ve millet sevgisini aksettiren kısımları vaka’ya eklenmiş hissini bırakır. “Celal”, vazife uğrunda yapılan mücadeleleri anlatır. Ne zaman yazıldığı bilinmeyen “Karabela” ise bir tutku, ihtiras dramıdır. Gizli ve açıkça telkin ettiği fikirlerin daima ağır basmasına rağmen  Kemal bu piyeslerinde aşk ve ihtirasa çok geniş bir yer ayırmış, onu türlü görünüşlerde vermeye çalışmıştır.

Kemal’in tiyatroda sevdiği şairler Shakspeare, Hugo ve Corneille’dir. O Fransız Klasiklerini aralarında mukayese yapacak kadar tanımakla beraber romantik dramı tercih ediyordu. Bu itibarla zaman, mekan ve mevzu birliklerinin ve klasik tiyatronun örgüsünde esas olan ifade seçkinliğinin aleyhinde idi. Fakat hiçbir zaman Shakspeare tiyatrosunun sahne şeklini de kabul etmemiştir. O Fransız dramının romantiklerde beş, daha yenilerinde beşle üç perde arasında değişen bölünüşünü, yani hareketin muayyen zaman ve yerlere bağlanmasını benimsemiştir ki modern tiyatronun genellikle kullandığı teknik de budur.

Oyunların çoğu, bugün teknik yönünden kusurlu görülebilir. Dili, oldukça sade olmakla birlikte, konuşma dilinin rahatlığına ulaşamamıştır. Söyleşmeler daha çok hitabete ve nutka kaçmaktadır. Olay düzeni karışıktır. Fakat, o eserlerde bugün bile, Namık Kemal’in samimi, saf ülküsünün sıcaklığı hissedilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

NAMIK KEMAL’İN TİYATROYA DAİR SÖZLERİ

 

Ø       Bir milletin güzel söyleyiş kudreti, edebiyatında; edebiyatın da en canlı ifadesi, tiyatrosunda belli olur.

Ø       Diğer edebi türlere bisbetle tiyatro, resme nisbetle canlı varlık gibidir.

Ø       Tiyatro eğlencelidir. Fakat eğlencelerin en faydalısıdır

Ø       Tiyatro, meram anlatmada hem göze hem kulağa hitab ettiği için tesirini iki vasıta ile birden gösterir.

Ø       Tiyatro, fikrin hayalatına vicdan, vicdanın ulviyetine can, canın hissiyatına lisan verir.

Ø       Tiyatro aşka benzer. İnsanı hazin hazin ağlatır. Fakat verdiği şiddetli tesirlerde bir başka lezzet bulunur.

Ø       Batı memleketlerinde tiyatro edebiyat türlerinin hepsinden üstün sayılır.

Ø       Avrupa’da en büyük ediplerin en güzel eserleri tiyatrolardır.

 

 

TİYATROLARI

 

v      Vatan Yahut Silistre

v      Gülnihal

v      Zavallı Çocuk

v      Âkif Bey

v      Celaleddin Harzemşah

v      Kara Bela

 

 

ÂKİF BEY

 

Âkif Bey Kemal’in Magosa’ya giderken tasarladığı, hatta Magosa’da önce bir zindana konulduğu gece, tasarlamaya devam ettiği, 5 perdelik bir faciadır ve Magosa’da yazılmıştır.

Eser, en kahraman bir kocaya bile ihanet edebilecek fıtratta, kötü ruhlu bir kadının aile ve cemiyet hayatında oynadığı yıkıcı rolü sahneye koyar. Eserde yer yer bir kahramanlık ruhu, bir vatan sevgisi, yer yer de lirik bir üslupla söylenmiş küçük manzumeler vardır. Bazı tipleri kuvvetli ve bazı sahneleri hakiki hayat sahnelerinden akisler halindedir.

 

KİŞİLER

 

Âkif Bey  ......................   Gemi reisi

Süleyman Kaptan  ……..  Âkif Beyin pederi

Esat Bey  ………………  Katip

Şahin Bey  ……………..  Çürüksu ileri gelenlerinden

Selim Bey  ……………..  Çürüksu ileri gelenlerinden

Bahtiyar Bey  …………   Çürüksu ileri gelenlerinden

Hamdi Efendi  ………....   Çürüksu ileri gelenlerinden

Dilruba  ………………..  Âkif Beyin eşi

Kamer  ………………...  Dilruba Hanım’ın cariyesi

Süfyan  ………………… Kayıkçı

Nikoli  ………………...   Meyhaneci

 

 

PİYESİN  ÖZETİ

 

         Piyes 5 perdeden ve her perdede meclislerden meydana gelmektedir.   

 

I.PERDE

                                                                            
Birinci Meclis: Âkif Bey, Şahin adındaki arkadaşıyla ayrılmak için görüşmekte ve bazı yapılacak işlerini söylemektedir.

İkinci Meclis: Âkif Bey yalnız kalır, savaşa gitme heyecanını anlatarak eşiyle vedalaşmaya karar verir.

Üçünü Meclis: Dilruba ile Âkif arasında geçer ve piyesin en lirik sahnesidir.

Dördüncü Meclis: Âkif’in arkasından Dilruba’nın iç yüzünü gösteren bir monolog.

            Beşinci Meclis: Dilruba, cariyesine düğüne gideceğini söyleyerek incilerinin dizilmesi emrini verir.

 

II. PERDE

 

Dilruba’nın evinde.

         Birinci Meclis: Dilruba’nın yeni kocası olan Esat, Şahin Bey ile Süleyman Kaptan’ı kabul eder. İstanbul halinden ve sınır kahramanlıklarından sözler edilir.

İkinci Meclis: Süleyman Kaptan’ın Dilruba ile yüzleşmesidir. Adam, oğlunun son isteklerini yerine getirmek için kalkıp Çürüksu’ya gelmiş ve Dilruba’yı alıp İstanbul’a götürmek istiyor. Süleyman Kaptan acı bir durumla karşılaşmış bulunuyor. Genç kadın, biraz hoyratça bir anlatışla, yaşlı babanın istekleriyle âdeta alay ediyor.

Üçüncü Meclis: Süleyman Kaptan ile Şahin Bey arasında Âkif’in ölüm söylentisiyle bu lafın gerçekliği üzerinde konuşmayla geçer.

Dördüncü Meclis: Şahin Bey yalnız kalıp, kendi kendine konuştuğu bir sahnedir.

Beşinci Meclis: Yeni güvey Esat, Şahin Bey’i o akşam için yapılacak bir toplantıya çağırır.

 

III. PERDE

 

İçki sofrası hazırlanmış bir düğün odası.

         Birinci Meclis: Çürüksulu iki davetli, Âkif üzerine konuşurlar.

İkinci Meclis: Esat, gelen misafirlerle çalgı takımına buyur eder. Otururlar, hem saz hem konuşma.

Üçüncü Meclis: Şahin Bey telaşla içeri girer. Âkif’in geldiğini duymuş ve onu aramaya gelmiş olduğunu arkadaşlarına anlatır.

 

         Dördüncü Meclis: Âkif gelir. Hiçbir şeyden haberi yoktur. Evinde çalgı ve toplantı olmasına sevinir.

         Beşinci Meclis: Süleyman Kaptan içeri girer, Akif buna şaşar; denize düşmüşken nasıl kurtulduğunu anlatır. Durumu anlatmak işi babası Süleyman Kaptan’a kalır.

            Altıncı Meclis: Durum anlatılır. Akif kadını boşayıp evden gideceği zaman, Esat, kendi suçsuzluğunu ispatlamak için Dilruba’yı getirmeye gider.

Yedinci Meclis: Baba ile oğul arasında kısa bir konuşma.

         Sekizinci Meclis: Cenge giden Âkif Bey’in bu Dilruba ile karşılaşışıdır. İlk perdedekinin ayrılış sahnesindeki lirik bu ikinci bulunuştaki trajik konuşma ve davranış iki uçtur.

         Dokuzuncu Meclis: Dilruba ile Esat arasında lirik bir konuşma.

IV. PERDE

 

Bir meyhane içi.

            Birinci Meclis: Âkif içki içer ve içerken kendi kendine içini döker.

İkinci Meclis: Müşteriler gelirler. Günün dedikodusu yapılmaya başlar. Âkif, ölümüne tanıklık etmiş olan Süfyan’ı yakalar.

Üçüncü Meclis: Meyhanede, Âkif Bey’le Süfyan’dan başka kimse kalmaz. Âkif’in gerçeği öğrenmek için çalışması, onu bütün bütün şaşırtır: Kendi ölümüne tanıklık edecek “yalancı şahitleri” ( Âkif’in sandığı gibi, Esat değil ), Dilruba’nın bulduğunu öğrenir.

Dördüncü Meclis: Âkif gittikçe sarhoş olur ve kendi kendine söylenerek sızar.

Beşinci Meclis: Süleyman Kaptan ile Şahin, meyhaneye gelirler. Süleyman Kaptan, Âkif’in Dilruba’yı öldürmek istemesinden korktuğunu anlatır; Şahin’den kendisini Dilruba’nın evine girebilmesi için bir yol bulmasını ister. Âkif ile uzun bir konuşma. Sonunda Âkif, gemiye gidiyorum diye çıkar.

Altıncı Meclis: Şahin Bey, Süleyman Kaptan’ın cariye tarafından eve alınmasını sağladığını haber verir.

 

V. PERDE

 

Gelin odası.

         Birinci Meclis: Âkif, gizlice gelin odasına girer. Öfkesini anlatır, tadını çıkara çıkara alacağı öcünü düşler.

İkinci Meclis: Dilruba, cariyesi Kamer ile odanın düzenini konuşur; Kamer, durumun kötülüğünü anlatmaya çalışır; Dilruba onunla alay eder, dışarı çıkar.

Üçüncü Meclis: Yalnız kalan Kamer, “geceleyin içeri alacağı ihtiyarı” hatırlar; bu işi yapmakta kendini haklı bulur. Elbise değiştirmiş olan Dilruba, içeri girer ve Kamer’i aşağıya gönderip, “bey”i karşılamasını söyler.

Dördüncü Meclis: Esat içeri girer. Dilruba ile lirik bir konuşma.

 “Ah! Öteki burada değil ki sevmediğimi yüzüne karşı söyleyeyim!..” dediği zaman,

Beşinci Meclis: Elinde tabanca olan Âkif, kapıya bir tekme vurup içeri dalar. Dramatik ve patetik bir sahne oyunu. Âkif’in tabancasına karşı Esat da, Dilruba’yı korumak için, bıçağını çeker. Âkif’in Dilruba’ya attığı kurşun Esat’ı yaralar. Esat can havliyle bıçağını Âkif’in kalbine saplar. Âkif, yarasından çekip aldığı bıçakla Esat’ı öldürür. Bu boğuşma sırasında can kaygısına düşmüş olan Dilruba, çığlığı basar.

Altıncı Meclis: Süleyman Kaptan içeri girer. Dilruba canını kurtarmak için olanca kurnazlığıyla Süleyman Kaptan’a acındırarak sözler söylemeye başlar. Âkif kadının sesini duyunca: “Dilruba!” diyerek can verir. Süleyman Kaptan, bunun üzerine: “İki delikanlıyı zehirlemiş, helak etmiş bir yılana rast geldim, ezdim, mahvettim!..” diye Dilruba’yı öldürür.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKLAR

 

  1. Nihat Sami Banarlı, “Resimli Türk Edebiyatı Tarihi”, Cild: 2, sayfa: 892-895, 899, 904, 907.
  2. Prof. Kenan Akyüz, “Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri”, sayfa: 47, 60-63.
  3. Ahmet Hamdi Tanpınar, “19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi”, sayfa: 377-378.
  4. Ahmet Kabaklı, “Türk Edebiyatı”, Cild: 2, sayfa: 569-576, 582-583.
  5. Namık Kemal, “Akif Bey” Tertip Eden: Mustafa Nihat Özön, sayfa: 22-28.

 

 
 
  52451 ziyaretçi© Copyright 2007 Ubit Web Desing W£ßMAT£R @JUJO****  
 

WordTest.com - Kelime Öğrenmenin En Hızlı Yolu

internet kitapçınız kitapyurdu.com'dan binlerce kitaba ulaşabilirsiniz. 
Elektronik ve Teknoloji
A-Medya.Bilgisayar
Temiz Liste © Ailenizin İnternetteki Rehberi www.ajans71.net/topliste
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol